Milli mücadele döneminde bizzat Atatürk tarafından yönlendirilen Türk dış politikası yeni ve milli bir devlet kurma çabası , bir anlamda Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş diplomasisini oluşturmuştur. Milli mücadelenin askeri ve diplomatik aşamasını başarıyla sonuçlandıran Türkiye , Lozan barış antlaşmasıyla uluslararası alanda resmen tanınmıştır.
Kuruluşundan itibaren bağımsızlık ve toprak bütünlüğü konusunda son derece hassas davranan Türkiye'nin dış politikasına yön veren en önemli faktörlerden biri güvenlik endişesi olmuştur. Türk dış politikasını yönetenler en çok Batı'dan endişelenmişlerdir .
Dolayısıyla bu dönemde amaç ve yapılan farklı olmasına rağmen Türk dış politikasında Osmanlı dönemiyle belirgin bir devamlılık göze çarpar. Bu devamlılık; Osmanlı devletinin son yüzyılında dış politikasını etkileyen uluslararası sistemin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu takip eden yıllarda da dünya politikasını denetim altında tutmaya devam etmesine bağlı olarak, algılanan tehdidin kaynağının aynı olması ile güç dengesi ekolünde yetişen dışişleri personelindeki devamlılıktan kaynaklanmaktadır.
Türk dış politikası Milli Mücadele döneminde olduğu gibi, Lozan’dan sonra da tehlikenin Batı’dan gelmeye devam etmesinden dolayı uluslararası güç dengesi sisteminin kuralları çerçevesinde Sovyetler Birliği’ne dayanmaya devam etmiştir